Dünyada hızla yayılan haftada dört gün çalışma modeli, hem çalışanların psikolojik ve fiziksel sağlığını destekliyor hem de iş verimliliğini artırıyor. Yeni araştırmalar, bu sistemin şirket kârlılığına da olumlu yansıdığını ortaya koyuyor. Türkiye’de ise bu model tartışılmaya başlandı.
Son yıllarda iş dünyasında köklü bir değişim rüzgârı esiyor. Pandemiyle birlikte şekillenen esnek çalışma kültürü, yerini şimdi daha kısa ama daha etkili bir haftalık mesai sistemine bırakıyor: Haftada dört gün çalışma modeli. Birçok ülkede denenmeye başlanan bu sistem, çalışan memnuniyetini artırırken işverenlerin performans hedeflerini de olumlu etkiliyor.
İngiltere, Japonya, Yeni Zelanda ve Belçika gibi ülkelerde yürütülen pilot uygulamalar, haftalık mesai süresinin azaltılmasının stres seviyelerinde düşüş, iş tatmininde artış ve genel verimlilikte iyileşme sağladığını gösterdi. Şirketlerin büyük bölümü uygulama sonrası tam mesaiye dönüş yapmayı tercih etmedi.
Dört Günlük Çalışma Sistemi Nasıl İşliyor?
Bu modelde çalışanlar haftada beş yerine dört gün çalışıyor ancak maaşlarında herhangi bir kesinti olmuyor. Çalışma saatleri sabit kalabiliyor ya da az da olsa yoğunlaştırılmış biçimde ayarlanabiliyor. Yani amaç, haftalık toplam iş süresini 40 saatten 32 saate indirmek değil; daha az günle aynı verimi elde etmek.
Örneğin; bazı firmalar Pazartesi’yi tatil ilan ederken, bazıları Cuma gününü boş bırakıyor. Kimileri ise dönüşümlü gün izinleriyle operasyonel sürekliliği sağlıyor.
Sağlık Üzerindeki Etkileri
Araştırmalar, dört günlük çalışma modelinin çalışanların ruhsal ve fiziksel sağlığına olumlu etkilerini net biçimde ortaya koyuyor:
- Stres seviyelerinde azalma: Çalışanlar haftanın üç günü dinlenme ve sosyal yaşamına zaman ayırabildiği için psikolojik yük azalıyor.
- Daha az hastalık izni: Yorgunluk ve tükenmişlik sendromunun azalması, işe devamsızlık oranlarını düşürüyor.
- Uyku kalitesinde artış: Araştırmalar, dört gün çalışan bireylerin daha düzenli ve kaliteli uyuduğunu gösteriyor.
- Mental odaklanma gücü: Dinlenmiş beyin, daha az hata ve daha yüksek iş kalitesi sağlıyor.
İş Verimliliğine Etkisi
Sanılanın aksine dört günlük çalışma modeli, çalışanların daha az çalışıp daha az üretmesine neden olmuyor. Aksine, konsantrasyon süresinin artması, zamanın daha verimli kullanılmasına olanak tanıyor.
Öne çıkan sonuçlar şöyle:
- Toplantılar azalıyor, karar süreçleri hızlanıyor.
- Verimsiz geçen zaman dilimleri ortadan kalkıyor.
- Çalışanlar daha yüksek motivasyonla işlerine sarılıyor.
- Yaratıcılık ve problem çözme becerileri gelişiyor.
Şirketler Açısından Avantajlar
İş dünyası bu modeli yalnızca çalışan mutluluğu üzerinden değerlendirmiyor. İşveren açısından da somut faydalar söz konusu:
- Çalışan bağlılığı artıyor, işten ayrılma oranları düşüyor.
- İşe alım süreci kolaylaşıyor, genç kuşaklar bu modeli tercih ediyor.
- Şirket imajı güçleniyor, özellikle çevre dostu politikalarla birlikte markaya değer katıyor.
- Enerji ve operasyonel giderlerde tasarruf sağlanıyor.
Bazı teknoloji firmaları ve medya kuruluşları, uygulamanın ardından iş sonuçlarında yüzde 20-30’luk performans artışı elde ettiklerini belirtiyor.
Türkiye Bu Model İçin Hazır mı?
Henüz Türkiye’de bu sistem yaygınlaşmış olmasa da, bazı özel sektör şirketlerinde pilot uygulamalar başlamış durumda. Özellikle dijital işler, yazılım, reklamcılık ve yaratıcı sektörlerde dört gün çalışma fikri giderek daha fazla ilgi görüyor.
Ancak bu geçişin ülke genelinde hayata geçmesi için yasal düzenlemeler, işveren teşvikleri ve sektör bazlı farklılıkların dikkate alınması gerekiyor. Aynı zamanda toplumsal alışkanlıkların dönüşümü de zaman alacak gibi görünüyor.
Çalışma Bakanlığı düzeyinde konuya ilişkin kamuoyu araştırmaları ve raporlar talep ediliyor. Sendikalar ise bu modeli “verimlilik esaslı bir kazanım” olarak görüp destek veriyor.
Haftada dört gün çalışma modeli, yalnızca bir iş düzeni değil; aynı zamanda yaşam kalitesi, verimlilik ve iş-özel hayat dengesi açısından da çağdaş bir yaklaşımı temsil ediyor. Dünyadaki örnekler, bu sistemin hem insan sağlığını hem de iş dünyasını olumlu etkilediğini gösteriyor. Türkiye’nin bu dönüşüme nasıl uyum sağlayacağı ise önümüzdeki dönemin önemli gündem maddelerinden biri olmaya aday.
ChatGPT’ye sor